Atasözleri, kullanıldığı dilin kültürünü en iyi yansıtan sözlerdir. Türkçe’de de bir durumu en kolay özetleyen ve kendimizi daha kolay ifade etmemizi sağlayan yegane sözlerdir atasözleri. Bazı sözler evrensel olduğu kadar bazı atasözleri de her milletin kültürünü ve yaşam tarzını yansıtır. Günlük yaşantımızda bize kendimizi daha kolay ifade etmemize olanak veren ve diyaloglarımızı zenginleştiren bu kalıpları İngilizce olarak öğrenmek, yurtdışı seyehatlerinizde ya da yabancı ülkelerden konuştuğunuz arkadaşlarınızla yaptığınız sohbetleri zenginleştirecektir. Bu yazımızda İngilizce atasözlerinden bahsedecek, onların Türkçe anlamlarını ve onlarla ilgili örnek cümle kalıpları göstereceğiz. Kimi İngilizce atasözlerinin Türkçe’de de kullanıldığını görünce şaşıracaksınız. Bu eğlenceli yazıyı okurken dilediğiniz gibi notlar alarak öğrenmenizi kolaylaştırabilirsiniz. İyi okumalar!
En Çok Kullanılan İngilizce Atasözleri
Aşağıda listelediğimiz İngilizce atasözleri, İngilizce dilini konuşan toplumların en sık kullandığı atasözleridir. Çoğunu benzer şekilde Türkçe’de de kullandığımızı göreceksiniz.
“You can’t judge a book by its cover”
Anlamı: Dış görünüş bir insanın değerini ya da kalitesini belirlemez. Dış görünüşe bakarak birini tanıyamazsınız.
Örnek: The new girlfriend of my best friend does not seem beautiful but we can’t judge a book by its cover. Maybe she is really a good person. (En iyi arkadaşımın yeni kız arkadaşı güzel görünmüyor fakat kitabı kapağına göre yargılamamak lazım. Belki de iyi bir insandır)
“You can’t make an omelet without breaking some eggs first.”
Anlamı: Bir şeyleri başarmak için önce birilerini kırmak/ incitmek zorunda kalabilirsin.
Örnek:
Freddie: We can make more money by raising our prices of our goods, but we will also upset a lot of customers. (Mallarımızın fiyatını arttırarak daha fazla para kazanabiliriz ama aynı zamanda birçok müşterimizi de üzeceğiz.)
John: You can’t make an omelette without breaking eggs. (Birkaç yumurta kırmadan omlet yapamazsın.)
“A leopard can’t change its spots”
Anlamı: Bu atasözünün bir benzerini Türkçede de “Can çıkar huy çıkmaz” şeklinde kullanabiliyoruz. Bu atasözünün anlamı da aynı şekilde huylu huyundan vazgeçmez anlamı taşımaktadır.
Örnek: My father is really a good father but he is always boast himself in front of my friends. I have nothing to do for him, a leopard can’t change its spots. (Babam gerçekten iyi bir babadır fakat o her zaman arkadaşlarımın önünde kendisini övüyor. Onun için yapabilecek hiçbir şeyim yok, bir leopar üstündeki noktaları değiştiremez. (Huylu huyundan vazgeçmez)
“Every cloud has a silver lining”
Anlamı: Her kötülüğun içinde bir iyilik vardır, her negatif durumun bir pozitif bakış açısı vardır
Örnek: Even though we have a though times with my fiancee, I know that we are gonna be okay, every cloud has a silver lining. (Nişanlımla zor zamanlar geçirsek de, biliyorum ki her şey düzelecek, her negatif durumun bir pozitif bakış açısı vardır illakı.)
“The grass is always greener on the other side of the fence.”
Anlamı: Bu atasözünün de Türkçe’de kullandığımız bir karşılığı bulunmaktadır. Türkçe olarak “komşunun tavuğu komşuya kaz görünür” şeklinde yorumlanmaktadır. Aynı şekilde “davulun sesi uzaktan hoş gelir” olarak da çevirilmektedir. Karşınızdaki kişi ne durumda olursa olsun, durumu sizden her zaman daha iyiymiş gibi gelir.
Örnek:
Alice: John always changes jobs and he is lucky that he can find many jobs. (John habire iş değiştiriyor, çok şanslı ki bir sürü iş bulabiliyor.)
Sarah: John is always dismissed wherever he gets hired. The grass is always greener on the other side of the fence. (John işe alındığı her yerden kovuluyor. Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.”
“Two wrongs don’t make a right.”
Anlamı: İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.
Örnek: You cannot leave your cat beccause she was rude to you. Two wrongs don’t make a right. (Sırf sana kaba diye kedini terkedemezsin. İki yanlış bir doğru etmez.)
“The pen is mightier than the sword.”
Anlamı: Kalem, kılıçtan keskindir.
Örnek: My mother has taught me that the pen is mightier than the sword and that I don’t need to be afraid of anyone while I am writing political critizing. (Annem bana kalemin kılıçtan keskin olduğunu öğretti o yüzden politik bir eleştiri yazarken kimseden korkmama gerek yok)
“When in Rome, do as the Romans.”
Anlamı: Yabancısı olduğunuz bir yere, bir kültüre ayak uydurmanız gerekir. Bu atasözünün anlamı, bir turist olarak yerel göreneklere, geleneklere ayak uydurmak bizim yararımıza olacaktır.
Örnek: You will have to speak with Spanish people at university because when in Rome, do as the Romans. You are in their land and you have to deal with it. (Üniversitede İspanyol insanlarla konuşmak zorundasın çünkü “Romada, Romalı gibi olmalısın”. Onların topraklarındasın ve buna alışmalısın.”
“The squeaky wheel gets the grease”
Anlamı: Bu atasözünün bir farklı şekilde kullanımı Türkçe’de de mevcuttur. Türkçede kullanılan versiyonu “Ağlamayan bebeğe meme vermezler” şeklindedir. İşinizi yaptırmak, sorununuzu halletmek için sesinizi çıkarmalı, dikkat çekici olmalısınız.
Örnek: In a very competitive business world, you should know that only the squeaky wheel gets the grease. (Çok çekişmeli iş dünyasında bilmelisin ki sadece ağlayan bebeğe meme verirler.”
“Fortune favors the bold.”
Anlamı: Şans cesur olandan yanadır şeklinde Türkçeye çevrilmektedir.
Örnek: You can not be successful without being brave because fortune favours the bold. (Cesur olmadan başarılı olamazsın çünkü şans cesurdan yanadır.)
“There’s no such a thing as a free lunch.”
Anlamı: Her şey karşılıklıdır. Başta size vaadedilen ücretsiz ve karşılıksızmış gibi gözükse de önünde sonunda onun için de bir karşılık ödemek zorunda kalırsınız.
Örnek: The directors pay us only for the work that we do in a month. Trust me, there is no such a thing as a free lunch. (Yöneticiler bize sadece bir ay içinde çalıştığımız kadarını öderler. İnan bana, her şey karşılıklı.
“A watched pot never boils.”
Anlamı: Türkçe’de de sık sık kullanılan bu atasözü Türkçe’ye “Başında beklenen su kaynamaz” şeklinde çevrilmektedir. Bir şeyi ne kadar beklersek, gerçekleşmesi o kadar zaman alır anlamında kullanılmaktadır.
Örnek: I kept waiting for many hours but there was no news from my daughter about her job interview yet. I guess, this is because a watched pot never boils. (Kaç saattir bekliyorum ama kızımdan, iş görüşmesiyle alakalı hiç haber yok. Sanırım, başında beklenen su kaynamıyor.)