Once ne demek ? İngilizcede “once” , “bir kere” anlamına gelmektedir. Cambridge sözlükteki karşılığı “one single time” dır. “Once” konusunu bazen öğrenciler tarafından yanlış anlaşılmaktadır. Bazen, bir defa yaptıkları bir olayı belirtmek için once yerine one kullanmayı tercih eden öğrenciler olur. Kafalarındaki mantık “ikisi de bir defa yapıldığını işaret eder” dir. Oysa öyle değildir. One bir rakam iken, once zarftır ve zarf olduğu için, cümleyi zaman açısından niteler. “You only live once”. Yalnızca bir kere yaşarsın. Bu cümleye baktığımızda “one”ın uygun olmadığını mantıken anlıyoruz
Ayrıca, “once + tekil zaman” ya da “once + every + çoğul zaman” koyduğumuzda bir olayın ne sıklıkta olduğunu anlatabiliriz. Örnek verecek olursak,
They go for dinner together once a month. (one time per month)
Ama, once’ın kullanımı bununla da sınırlı değil. Once’ı “bir zamanlar” anlamında geçmişte yaptığımız bir şeyi anlatırken de kullanabiliriz. Örneğin; The Millers once owned a dairy farm. (They no longer own a dairy farm.) Miller’lar bir zamanlar mandıra sahibiydi. Geçmişte yapılan bir eylem olduğu anlaşılıyor.
Once’ı , “once upon a time” olarak kullandığımızda ise bir masal başlangıcı olan “ bir zamanlar….” Anlamı taşıyor. Mesela;
“Once upon a time there was a little girl called Little Red Riding Hood …”…. Bir zamanlar Kırmızı Başlıklı Kız adında küçük bir kız vardı.
Once’a benzeyen birkaç kelime de vardır İngilizce’de. İstersek neredeyse aynı anlamı taşıdığı için onları da kullanabiliriz.
on one occasion
one time
one single time
Bu üç zarf “once” a çok benzemektedir. Zaten yukarıda da belirtmiştik, once’ın Cambridge Dictionary karşılığı “one single time” demek. Yani, bir kere, bir defa, bir zamanlar anlamı taşıyor…
Once İle İlgili Cümleler
Once she was settled in the seat, he shut the door and walked around the car to the driver’s side.
Türkçesi: Koltuğuna bir kere oturunca, (o) kapıyı kapattı ve sürücü koltuğuna gitmek için arabanın etrafından dolaştı.
I’ve only met Jane’s husband once. (one time)
Türkçesi: Jane’in kocasıyla yalnızca bir defa buluştum.
Do you know of any person who was once poor but who has lately and suddenly become well-to-do?
Türkçesi: Bir zamanlar fakir ama sonradan ve aniden zengin olan hiçkimseyi tanıyor musun?
Once a benefit is established, it creates a constituency fiercely dedicated to defending it.
Türkçesi:Bir kere faydalı bir iş yapıldı mı, bu seçim bölgesinin şiddetle, adanmış bir biçimde savunmasına neden olur.
Once we have identified it, we can understand how it is going about doing its damage.
Türkçesi: Bir kere tanıdık mı, nasıl zarar verdiğini anlayabiliriz.
“In a tavern a piece down here,” said John; “I wish, now, I could see her once more in this world,” he added
Türkçesi: John, “Keşke onu bu dünyada bir kere daha görebilsem”, dedi.
Once a man agrees to see a salesman or other visitor he should give, in so far as it is possible, his full attention to him.
Türkçesi: Biri bir satışçıyı ya da ziyaretçiyi görmeyi kabul ettiyse, mümkün olduğunca tüm dikkatini ona vermelidir.
He may go to a movie once or twice a week.
Türkçesi: Haftada bir ya da iki filme gidebilir.
Once upon a time, Tinseltown did have a true original.
Türkçesi: Bir zamanlar, Tinseltown’ın gerçek bir kökeni vardı.
Once in a while they mention about me moving to town.
Türkçesi: Arada bir benim kasabaya taşınmamın konusunu açarlar.
Hear twice before you speak once.
Türkçesi: Bir kere konuşmadan önce iki kere duy.
No man ever became thoroughly bad all at once.
Türkçesi: Hiçkimse tek seferde tamamen kötü birine dönüşmemiştir.
To hear a hundred times is not so good as to see once
Türkçesi: Yüz kere duymak bir kere görmek kadar iyi değildir.
For once I wish you’d tell me the truth. (after ‘the’, ‘this’, or ‘that’): Yes, I met him, but just the once.
Türkçesi: Bir kere olsun bana gerçeği söyleyebilsen.
I’d seen the show once before, but I enjoyed seeing it again.
Türkçesi: Şovu daha önce bir kere görmüştüm, ama tekrar izlemek de hoşuma gitti.
Did you know that Dan was once a policeman?
Türkçesi: Dan’in bir zamanlar polis olduğunu biliyor muydun?
Louise bought the house where her grandparents had once lived.
Türkçesi: Louise bir zamanlar büyük anne ve büyük babasının yaşadığı evi satın aldı.
The once mighty US car industry was now facing strong competition from abroad.
Türkçesi: Bir zamanların güçlü ABD araba endüstrisi şimdi yurtdışından güçlü rakiplerle yüzleşiyor.
Once we were through the gates, she went off and left me on my own.
Türkçesi: Biz bir kere kapıdan çıkınca, (o) gitti ve beni bir başıma bıraktı.
I’m sure you’ll be very happy here once you get to know everyone.
Türkçesi: Eminim bir kere herkesi tanımaya başlayınca burada çok mutlu olacaksın.
Diğer Adverbial Clauses Örnekleri
If, whether or not, unless, once, because, although, as, until, even if, because, even though, as long as, now that, before, since, unless, as soon as adverbleri ile ilgili cümle örnekleri aşağıda Türkçeleri ile birlikte verilmiştir. Dilerseniz Adverbial Clauses Konu Anlatımı yazımızı okuyarak konu hakkında daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
If you pay your bills on time, you can have a good credit score
Türkçesi: Faturalarını zamanında ödersen iyi bir kira skorun olur.
Whether you like it or not, you have to go to bed now.
Türkçesi: Sevsen de sevmesen de şu an yatağa gitmek zorundasın.
Unless you run fast, you will miss the bus.
Türkçesi: Hızlı koşmazsan otobüsü kaçıracaksın.
Once they saw the car coming, the birds flew away from the road.
Türkçesi: Bir kere arabanın geldiğini gördüklerinde kuşlar yoldan uçup gitti.
Because he loved her, he didn’t believe she was having an affair.
Türkçesi: Onu sevdiği için, onu aldattığına inanmadı.
Although she has a business degree, she is working as a retail clerk.
Türkçesi: İşletme mezunu olmasına rağmen satış sorumlusu olarak çalışıyor.
As we bought the tickets, the overture was beginning.
Türkçesi: Biz biletleri alırken, uvertür başlıyordu.
I never knew how wonderful life could be until I met you.
Türkçesi: Senle tanışana kadar hayatın ne kadar mükemmel olabileceğini asla bilmezdim.
You need to remain calm even if everyone else panics.
Türkçesi: Herkes paniklese bile sen sakin kalmalısın.
The day felt long because we had nothing to do.
Türkçesi: Gün bize uzun geldi çünkü yapacak hiçbir şeyimiz yoktu.
I won’t allow you to see that movie even though you are old enough to go.
Türkçesi: Yaşın seyretmek için tutsa bile senin şu filme gitmene müsaade etmeyeceğim.
We can get some new clothes as long as the store is open late.
Türkçesi: Dükkan geç saate kadar açık kaldığı sürece yeni giysiler alabiliriz.
Now that everyone has left the party, we need to start cleaning.
Türkçesi: Şimdi herkes partiden gittiğine göre temizliğe başlamamız lazım.
Before we go on vacation, we must make reservations
Türkçesi: Tatile gitmeden önce rezervasyon yapmalıyız.
Since I’ll be working late, I’ll eat downtown.
Türkçesi: Geç saate kadar çalışacağım için şehir merkezinde yemek yiyeceğim.
Unless you put in more hours, I cannot recommend you for the promotion.
Türkçesi: Daha fazla emek vermezsen seni promosyon için öneremem.
As soon as I saw you, I knew something was wrong.
Türkçesi: Seni görür görmez bir şeylerin yolunda gitmediğini biliyordum.
6.Sınıf İngilizce Ünite 5 konusu “At the Fair” başlığı altında öğrencilere bir panayır alanı sunmaktadır. Bu ünitede öğrenciler festivallerde, panayırlarda, eğlence...
6.Sınıf 4.Ünitemiz olan ‘’Weather and Emotions’’ konusunu sizlere pekiştirmek amacıyla testler hazırlamış bulunmaktayız. Bu konu testleri ile hem üniteyi pekiştirmiş hem de...