Phrasal Verbs Listesi Ve Örnek Cümlelerle Konu Anlatımı - Wordly

Phrasal Verbs Listesi Ve Örnek Cümlelerle Konu Anlatımı


İngilizce öğrenirken belki de öğrenmesi en keyifli konulardan biri de phrasal verb konusudur. Bu konuyu tamamen öğrenmek için sürekli olarak tekrar ve pratik gereklidir. Çünkü anlamını bildiğiniz bir fiil, bir edatla bir araya geldiğinde bambaşka anlamlara gelebilmektedir.

İçindekiler göster

Örneğin, ‘go through’ fiilini ele alalım. “go” gitmek anlamına gelen fiil ile “through” yoluya anlamına gelen edatın birleşiminden oluşan bu phrasal verb, araştırmak anlamına gelmektedir. Birleşince ikisi de kısmen anlamlarını yitirip başka bir anlama gelmiştir. Fakat bunun tersi durumlar da mevcut. Örneğin “hang out” dışarıda takılmak anlamlarına gelmektedir. Hang asılmak anlamına gelirken, out ise dışarı anlamına gelen bir edattır. İkisinin birleşimi ise “dışarıda asılmak, takılmak” anlamlarına gelerek kendi anlamlarından pek de bir şey kaybetmemişlerdir.

Bu yazımızda sizlere phrasal verbleri derledik. Öncesinde phrasal verb ne demek olduğunu öğrenecek ve sonrasında onları nasıl öğrenceğinizle alakalı bilgiler bulabileceksiniz. 50+ adet en faydalı Phrasal verbs ve birkaç örnek sonrası ise sizlere alfabetik sırayla birçok phrasal verb anlamlarını vererek örnek cümlelerle destekledik. İyi okumalar!

Phrasal Verb Nedir?

Phrasal verb, öbeksi eylem ya da deyimsel fiil olarak Türkçe’ye çevrilebilir. İngilizce’de cümlelerin anlamını zenginleştirmeye ve kendimizi daha iyi ifade edebilmemize yaramaktadır. Bir fiil ve bir edatın birleşiminden yeni anlamlar ortaya çıkaran fiillere İngilizce’de Phrasal Verb denmektedir.

İngilizce Phrasal Verb Nasıl Öğrenilir?

Phrasal verb konusunu öğrenmek için birincil koşul fiilleri iyi tanımaktır. Bu sayede çoğu phrasal verb ne anlama geldiğini yorumlayabilirsiniz. Bir diğer koşul ise İngilizce edatları (prepositions) iyi tanımaktır. Bu sayede de phrasal verbleri öğrenirken onları kategorize etmek daha kolay hale gelecektir. İnternette listelerce phrasal verbs bulabilirsiniz fakat önemli olan hepsinin kullanıldığı bağlamı yakalayabilmektir. Bir phrasal verb öğrenilirken mutlaka akılda örnek bir cümle bulundurulmalıdır. Phrasal verbleri örnek cümleler kullanarak öğrenmek hem bu fiillerin nerelerde ve nasıl kullanıldığını anlamanıza yardımcı olacak hem de öğrenmenizi daha kalıcı hale getirecektir.

İngilizce Phrasal Verb Nasıl Kullanılır?

Öncelikle İngilizcede belli bir cümle dizilim kuralı olduğunu hatırlayın. Türkçedekinden farklı olarak İngilizcede kalıplaşmış bir cümle dizilimi vardır. Cümle özneyle başlar sonrasında fiille devam eder ve sonrasında da varsa nesne ve zarflar gelir. Formülle göstermek gerekirse : Özne + Fiil + Nesne, Tümleçler
Öznenin yanında duran fiiller grubunda Phrasal verb de bulunmaktadır. Phrasal verb de her zaman öznenin yanına konulmalıdır. Phrasal verb bazen yan yana yazılsa da (look after gibi) bazen araya birileri ya da bir şeyler girebilir.  Örneğin: “get something down : bir şeyi not almak”, “give someone up: birinden vazgeçmek”

En Faydalı 50 İngilizce Phrasal Verbs

Aşağıda kullanımı en yaygın olan fiiller ile oluşturulan phrasal verbler, hepsiyle ilgili birer örnek cümle ve Türkçe karşılıkları verilmiştir. Alfabetik olarak sıralanan bu phrasal verbleri öğrenmek için kalemi kağıdı hazırlayabilirsiniz!

Bring Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Bring: getirmek, taşımak, kendine çekmek, maruz bırakmak, kazandırmak, akla getirmek, zorlamak, ikna etmek, para getirmek, para etmek, hukuki girişimde bulunmak, yapmak.

Bring about

Anlamı: neden olmak, yol açmak

Örnek Cümle: My brother brought about his company’s collapse by his reckless spending (Abim umarsız harcalamarıyla şirketinin çöküşüne neden oldu.)

Bring back

Anlamı: 1. geri getirmek 2.hatırlatmak

Örnek Cümleler: 1. The old transportation system was brought back to the city. (Eski ulaşım sistemi şehre geri getirildi)

2. Watching the children playing hide and seek brought back the happy childhood memories of the old man. (Çocukları saklambaç oynarken izlemek adama mutlu çocukluk anılarını hatırlattı.)

Bring down

Anlamı: 1. (yönetimi) düşürmek 2. Azaltmak

Örnek cümleler: 1. A general strike in Italy brought down the government of Silvio Berlusconi in 1994. (İtalya’daki genel grev 1994’te Silvio Berlusconi hükümetini düşürdü.)

2. The government  hopes that raising interest rates will help bring down the inflation. (Hükümet, faiz oranlarının yükseltilmesinin enflasyonun düşmesine yardımcı olacağını umuyor.)

Bring out

Anlamı: 1. Ortaya çıkarmak, göstermek

2. yayınlamak, piyasaya çıkarmak

Örnek Cümleler: 1. Linda’s new hairstyle has perfectly brought out the brightness of her eyes and the beauty of her face. (Linda’nın yeni saçı onun gözlerinin ışıltısını ve yüzünün güzelliğini ortaya çıkarmıştı)

2. The company has brought a new DVD player which is compatible with many media formats such as MP3 and jpeg. (Şirket, MP3 ve jpeg gibi birçok medya formatıyla uyumlu yeni bir DVD oynatıcı piyasaya çıkardı)

 Bring up

Anlamı: 1. Çocuk yetiştirmek, büyütmek

2. gündeme getirmek

Örnek cümleler: 1. Born in Turkey, Mert was brought up in a loving and happy family. (Türkiye’de doğan Mert, sevgi dolu ve mutlu bir ailede büyüdü.)

2. The employers brought up the salary issue in the meeting and demanded a pay rise. (İşverenler toplantıda maaş sorununu gündeme getirdiler ve maaş zammı talep ettiler.)

Call Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Call: çağırmak,davet etmek, yüksek sesle okumak, yoklama yapmak, dikkat çekmek, uyandırmak, telefon etmek, ilan etmek, bir şeye son vermek, meydana getirmek, işleme koymak, talep etmek, farzetmek, doğru tahmin etmek, bağırmak, ötmek, kötü söz söylemek.

Call for

Anlamı: talep istemek, istemek, çağrıda bulunmak

Örnek cümle: The demonstrators have been calling for a law for almost a month to deter people from torturing. (Göstericiler neredeyse bir aydır insanları işkence görmekten caydırmak için bir yasa çağrısında bulunuyorlar. )

Call off

Anlamı: iptal etmek, durdurmak

Örnek cümle: The police called off the search for the missing girl due to insufficient data and clues. (Polis, yetersiz veri ve kanıt yüzünden kayıp kızı aramayı durdurdu.)

Call on

Anlamı: 1. kısa  ziyarette bulunmak

2. resmi çağrı yapmak

Örnek cümleler: 1. I would like to call on Aylin tonight as she has been in hospital for nearly a week. (Bu gece Aylin’i yaklaşık bir haftadır hastanede olduğu için kısa bir ziyaret etmek istiyorum)

2. The government called on the entrepreneurs to make investments in eastern cities. (Hükümet, girişimcileri doğu şehirlerinde yatırım yapmaya çağırdı)

Cheer Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Cheer: alkışlamak, sevinç çığlıkları atmak, neşelendirmek, içini açmak, cesaret vermek.

Cheer up

Anlamı: neşelen(dir)mek

Örnek cümle: The football team cheered up their fans with two great goals against Germany in the European Cup. (Futbol takımı taraftarlarını Avrupa Kupası’nda Almanya’ya karşı iki büyük golle neşelendirdi.)

Come Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Come: gelmek, varmak, yaklaşmak, görünmek, yetişmek, mevcut olmak, akla gelmek, yayınlanmak, dünyaya gelmek, yapmak, dikkati çekmek.

Come about

Anlamı: meydana gelmek, ortaya çıkmak

Örnek cümle: The best inventions are usually said to come about by accident. (En iyi icatların yanlışlık eseri ortaya çıktığı söyleniyor genellikle)

Come across

Anlamı: tesadüfen bulmak, karşılaşmak

Örnek cümle: Archaeologists in the Netherlands have come across some pots which date back to the 17th century. (Hollanda’daki arkeologlar, 17. yüzyıla dayanan bazı çömlekleri tesadüfen buldular)

Come apart

Anlamı: parçalara ayırmak

Örnek cümle: Investigators say that the helicopter came apart in the air and all its pieces were spread around. (Soruşturmacılar, helikopterin havada parçalandığını ve tüm parçalarının etrafa yayıldığını söylüyor.)

Come around

Anlamı: 1. Ziyaret etmek, uğramak

2. ayılmak, kendine gelmek

Örnek cümleler: 1. Özge’s friends will come around for dinner tonight (Özgenin arkadaşları akşam yemeği için ziyaret edecekler bu akşam)

2. We were all scared as it took my grandmother a long time to come around from the anesthetic after the operation. (Ameliyattan sonra büyükannemin anesteziden kendine gelmesi uzun sürdüğü için hepimiz korktuk.)

Come down

Anlamı: fiyatı düşmek, ucuzlamak

Örnek cümle: Thanks to the new economic regulations, the prices of some goods are rapidly coming down.  (Yeni ekonomik düzenlemeler sayesinde bazı malların fiyatları hızla düşüyor)

Come down with

Anlamı: hastalanmak, hastalığa yakalanmak

Örnek cümle: Two soldiers serving in the Hakkari aid operation came down with malaria last month. (

Hakkari yardım operasyonunda görev yapan iki asker geçen ay sıtma hastalığına yakalandı.)

Come off

Anlamı: 1. Yerinden çıkmak, kopmak, düşmek

2. başarılı olmak

Örnek cümleler: 1. It wasn’t until I decided to use my mother’s antique sugar bowl that I realized one of its handles had come off. (Annemin antika şekerliklerini kullanmaya karar verene kadar tutamaklarından birinin çıktığını fark etmedim.)

2. Unfortunately, the party didn’t come off as I had expected due to a variety of seemingly petty reasons. (Ne yazık ki parti, görünüşte küçük görünen nedenlerden dolayı beklediğim gibi başarılı olmadı)

Come out

Anlamı: 1. Piyasaya çıkmak

2. ortaya çıkmak

Örnek cümleler: 1. I can’t choose which film to see first as many new films have recently come out. (Son zamanlarda piyasaya çıkacak yeni filmlerin hangisini önce göreyim seçemiyorum.)

2. Everybody believes that the truth about Steve’s innocence will come out soon.  (Herkes Steve’in masumiyetiyle ilgili gerçeğin yakında ortaya çıkacağına inanıyor.)

Come up

Anlamı: meydana çıkmak

Örnek cümle: I was not able to join you as something important had come up. (

Önemli bir şey ortaya çıktığı için size katılamadım. )

Come up to

Anlamı: yaklaşmak, erişmek, karşılamak

Örnek cümle: The sensational movie failed to come up to expectations. (Duygusal film, beklentileri karşılamakta başarısızlığa uğradı.)

Come up against

Anlamı: bir sorunla karşı karşıya olmak

Örnek cümle: The authorities who proposed to construct a nuclear power plant have come up against opposition from local people living nearby. (Bir nükleer santral inşa etmeyi teklif eden yetkililer, yakınlarda yaşayan yerel halkın muhalefetiyle karşı karşıya kaldılar.)

Come up with

Anlamı: üretmek (fikir, çözüm vb.)

Örnek cümle: Could you come up with a completely different approach to the unemployment issue? (

İşsizlik meselesine tamamen farklı bir yaklaşım getirebilir misiniz?)

Cut Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Cut: kesmek, şiddetle vurmak, üzmek, dilimlemek, yontmak, budamak, kısaltmak, yayını kesmek, tıraş etmek, ilişkiyi kesmek, kaydetmek, durdurmak, sapmak.

Cut down on

Anlamı: azaltmak

Örnek cümle: School buses are equipped with cameras that capture traffic law violations, which can help cut down on injuries and fatalities resulting from collisions. (Okul otobüsleri, trafik yasası ihlallerini yakalayan kameralarla donatılmıştır, bu da çarpışmalardan kaynaklanan yaralanmaların ve ölümlerin azaltılmasına yardımcı olabilir.)

Cut off

Anlamı: 1. Kesmek (tesisat, yardım vb.)

2. kesip ayırmak

Örnek cümleler: 1. An arson attack cut off some 16.000 internet users and 11.000 landline telephones in the region. (Bir kundaklama saldırısı, bölgedeki yaklaşık 16.000 internet kullanıcısını ve 11.000 sabit telefonu kesti.)

Cut out

Anlamı: 1.Bırakmak, kaçınmak

2. kumaş, gazete, dergi, vb. bir şeyden bir parça kesmek

Örnek cümleler: 1. To lead a healthy life, we should cut out our bad habits like smoking and consuming sugar. (Sağlıklı bir yaşam sürmek için, sigara içmek ve şeker tüketmek gibi kötü alışkanlıklarımızı kesmeliyiz.)

2. My mother always cuts out recipes from newspapers and magazines. (Annem her zaman gazete ve dergilerden tarifler keser.)

Drop Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Drop: damlatmak, elinden bırakmak, bitkin düşmek, azaltmak, kaybolmak, yavaş yavaş ilerlemek, geride kalmak, haber göndermek, kovmak, alakayı kesmek.

Drop by

Anlamı: habersiz uğramak

Örnek cümle: While I was sitting in the garden, Jane dropped by for tea yesterday afternoon. (Ben bahçede otururken, Jane dün öğleden sonra çay için habersiz uğradı.)

Drop off

Anlamı: 1. Arabayla bırakmak

2. uyuyakalmak

3.azalmak, düşmek

Örnek cümleler: 1. Would it be possible for you to drop me off somewhere near Bostancı? (Beni Bostancı yakınlarında bir yere bırakman senin için mümkün mü?)

2. A cup of tea made with some soothing herbs like lavender will probably help you drop off to sleep more easily. (Lavanta gibi bazı rahatlatıcı bitkilerle yapılan bir fincan çay muhtemelen daha kolay uyumak için size yardımcı olacaktır.)

3. The housing market will not begin to recover until home prices fall far enough to stimulate demand, which has dropped off dramatically. (Konut fiyatları, talebi canlandıracak kadar düşene kadar toparlanmaya başlamayacak.)

Drop out

Anlamı: 1. Vazgeçmek

2. okulu bırakmak, kaydını sildirmek

Örnek cümle: The athlete refused to drop out of race although he badly injured his ankle. (Sporcu bileğini ciddi şekilde yaralamasına rağmen yarışı terk etmeyi reddetti.)                                                                                                      

Fall Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Fall: düşmek, dökülmek, kar yağmak, diz çökmek, azalmak, zaptolunmak, yaralanmak, ölmek, rastlamak, üzgün görünmek, yıkılmak, işe başlamak.

Fall apart

Anlamı: 1. Parçalara ayırmak, dağılmak

2. başa çıkacak gücü kalmamak

Örnek cümleler: 1. When Mike sat on the old wooden chair, it fell apart completely and he found himself on the floor. (Mike eski tahta sandalyeye oturduğunda sandalye tamamen parçalandı ve kendini yerde buldu.)

2. Metin started to fall apart under the pressure of his responsibilities after  his father’s illness. (Metin, babasının hastalığından sonra sorumluluklarının baskısı altında başa çıkacak gücü kalmamaya başladı.)

Fall off

Anlamı: 1. Azalmak, düşmek

2. bir yerden düşmek

Örnek cümleler: 1. The profits of the music industry have been falling off gradually because of the downloadable pirate MP3s. (Müzik endüstrisinin karları indirilebilir korsan MP3’ler nedeniyle yavaş yavaş düşüyor)

2. When the mountaineer stepped on the icy rock, he nearly fell off so he grabbed the rope. (Dağcı buzlu kayaya bastığında, neredeyse düşecekti bu yüzden ipi tuttu.)

Fall on

Anlamı: 1. Belirli bir güne denk gelmek (tarih)

2. hücum etmek

Örnek cümleler: 1. Our wedding anniversary will fall on a Friday this year. (

2. A group of  young people fell on Richard and took his wallet and watch.  (Bir grup genç insan, Richard’a hücum etti ve cüzdanını ve saatini aldılar.)

Fall out

Anlamı: 1. Kavga etmek, bozuşmak

2. dökülmek (diş, saç vs.)

Örnek cümleler: 1. Sam and his manager have fallen out again over the sales strategy. (Sam ve yöneticisi yine satış stratejileri üzerine kavga ettiler)

2. The tooth fairy is believed to leave money under the pillow of the child whose tooth has fallen out. (Diş perisinin dişi düşen çocuğun yastığının altına para bıraktığına inanılmaktadır.)

Fall over

Anlamı: devrilmek, düşmek

Örnek: The old woman standing in the bus nearly fell over as it went around a sharp corner. (Otobüste duran yaşlı kadın keskin bir köşede ilerlerken neredeyse düşecekti)

Fall through

Anlamı: suya düşmek, gerçekleşememek

Örnek cümle: Clara will have to make new plans if the job opportunity in London falls through. (Londra’daki iş fırsatı suya düşerse Clara’nın yeni planlar yapması gerekecek)

Fall to

Anlamı: Payına düşmek

Örnek cümle: It has fallen to my best  friend to be the bridesmaid at my wedding. (Düğünde nedime olmak en iyi arkadaşıma düştü)

Fill Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Fill: doldurmak, işgal etmek, doyurmak, koymak, kaplamak, bol bol bulunmak, açık bir pozisyonu doldurmak, ihtiyacı karşılamak, yelken şişirmek, diş doldurmak.

Fill in

Anlamı: 1. Geçici olarak birinin yerini doldurmak

2. doldurmak (çek, form vb.)

Örnek cümleler:1. The substitute teacher will fill in for Ms. Öztürk for a couple of days. (Yedek öğretmen Bayan Öztürk’ün yerini birkaç günlüğüne dolduracak)

2. If you fill in this form, our customer respresentatives will call you back to give you the details. (Bu formu doldurursanız, müşteri temsilcilerimiz size ayrıntıları vermek için sizi geri arayacaktır.)

Get Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Get: almak, temin etmek, getirmek, götürmek, ulaşmak, yaptırmak, duymak, anlamak, ezberlemek, yakalamak, ikna etmek, hazırlamak, üstün gelmek, intikam almak, hasta olmak, şaşırtmak, kızdırmak, hareket etmek, para kazanmak, sebep olmak.

Get across

Anlamı: anlaşılmasını sağlamak, açıklamak

Örnek cümle: We should get across the ideo to the manager that the employees won’t return to work until they are provided with health insurance. (Çalışanlara sağlık sigortası sağlanıncaya kadar işe geri dönmeyecekleri konusunda yöneticiye açıklama yapmalıyız.)

Get ahead

Anlamı: gelişme kaydetmek, başarılı olmak

Örnek cümle: Some studies have shown that doing well at school and getting ahead in your career are both linked to a happy childhood. (Bazı çalışmalar, okulda başarılı olmanın ve kariyerinizde ilerlemenin hem mutlu bir çocukluk ile bağlantılı olduğunu göstermiştir.)

Get along

  1. İyi geçinmek, anlaşmak
  2. Başarmak

Örnek cümle:

  1. The first principle of forming a successful team is to get along well with each other. (Başarılı bir ekip oluşturmanın ilk prensibi birbiriyle iyi geçinmektir.)
  2. I might not able to be able to get along with my thesis without your help. ( Sizin yardımınız olmadan tezimi başaramayabilirim.)

Get around

Anlamı: etrtafı dolaşmak

Örnek cümle: In Istanbul you have many alternatives for transport such as ferry and bus to get around the city. (İstanbul’da şehir içinde dolaşmak için feribot ve otobüs gibi birçok alternatif var.)

Get at

Anlamı: 1. Ulaşmak

2.eleştirmek

3.demek istemek

Örnek cümleler: 1. The police should weigh relevant facts and information carefully to get at the truth. ( Polis, gerçeğe ulaşmak için ilgili gerçekleri ve bilgileri dikkatlice tartmalıdır.)

2.Although my husband keeps getting at my being aggressive, he himself mostly behaves in the same way. (Kocam benim saldırgan olmamı eleştirmeye devam etse de, kendisi de çoğunlukla aynı şekilde davranıyor.)

3. I think Wilma was getting at something at dinner last night but I couldn’t understand exactly. (Sanırım Wilma dün gece akşam yemeğinde bir şeyler demek istiyordu ama tam olarak anlayamadım)

Get behind

Anlamı: geride kalmak

Örnek cümle: If you get behind with the lectures, the best thing you can do is to ask notes from one of your friends. (Eğer derslerde geride kalırsan yapacağın en iyi şey arkadaşlarından not istemektir)

Get back

Anlamı: 1. Geri dönmek

2.Öç almak

Örnek cümleler: 1. After we got home from holiday, we all felt relaxed and refreshed. (Tatilden eve döndükten sonra hepimiz rahat ve tazelenmiş hissettik)

2.I am sure he will make a nasty plan to get me back for telling his secret to others. (Eminim, onun sırlarını başkalarına anlattığım için öd almak için kötü bir plan yapacak.)

Get by

Anlamı: geçinmek, idare etmek

Örnek cümle: Doctors say people can get by on as little as four hours of sleep. (Doktorlar, insanların 4 saat uykula geçinebileceğini söylüyor.)

Get down

Anlamı: 1.Moralini bozmak

2.Not tutmak

Örnek cümleler: 1.It is important to have good friends who will be with you when things sometimes get you down (İşler bazen moralini bozduğunda seninle birlikte olacak iyi arkadaşların olması önemlidir)

2.Before writing a story, getting your ideas down will help you. (Hikaye yazmadan önce fikirlerini not etmek sana yardımcı olacak)

Get in

Anlamı: 1. Varmak

2.içeriye girmek

Örnek cümleler: 1.All his family was waiting excitedly to see Simon when his train got in to the station. (Tüm ailesi, treni istasyona vardığında Simon’u görmeyi heyecanla bekliyordu.)

2.Darcy had to get in through the kitchen window last night as she had forgotten her key inside. (Darcy dün gece içeriye mutfaktan girmek zorunda kaldı çünkü anahtarını evde unutmuştu)

Get up

Anlamı: 1.yataktan kalkmak

2.ayağa kalkmak

Örnek cümleler: 1.Many people get up at early hours to go to work. (Çoğu insan işe gitmek için erken kalkıyor)

2.Mr. Sandman got up and greeted his guests before starting his speech. (Bay Sandman konuşmaya başlamadan önce ayağa kalktı ve misafirlerini selamladı.)

Give Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Give: devretmek, izin vermek, bağışlamak, emanet etmek, göstermek, temin etmek, sunmak, üretmek, nasihat vermek, söylemek, feda etmek, çökmek, esnemek, terketmek, atfetmek, sır vermek.

Give in

Anlamı: 1.boyun eğmek, razı olmak

2.teslim etmek (evrak,ödev vb.)

Örnek cümleler: 1. Because I kept insisting for minutes, Emily finally gave in and told about her quarrel with Sally. (Dakikalarca ısrar ettiğim için, Emily sonunda teslim oldu ve Sally ile olan dalaşmalarını anlattı.)

2.The examiner ordered the candidates to give their mobile phones in to the receptionist. (Sınav kontrolcüsü adaylara cep telefonlarını resepsiyoniste teslim etmelerini emretti)

Give off

Anlamı: çıkarmak, yaymak (koku, duman vb.)

Örnek cümle: Flowers in front of my bedroom window give off a lovely fragrance in the morning. (Yatak odamın penceresinin önündeki çiçekler sabahları hoş bir koku yayıyor.)

Give out

Anlamı: 1. Dağıtmak

2.bitmek, tükenmek

Örnek cümleler: 1. The charity organization was giving out food and medical supplies in the battle zone. (Yardım kuruluşu savaş bölgesinde yiyecek ve tıbbi malzeme dağıtıyordu)

2.The childminder’s patience was about to give out as she had been looking after three naughty kids. (Çocuk bakıcısının sabrı üç yaramaz çocuğa baktığı için tükenmek üzereydi)

Give up

Anlamı: 1. Bırakmak, vazgeçmek

2.teslim olmak

Örnek cümleler: 1.Rebecca gave up her dreams of becoming a singer. (Rebecca şarkıcı olma hayalinden vazgeçti.)

2.The murderer could not bear the burden of his guilt anymore and decided to give himself up to the police. (Katil artık suçluluğunun yükünü kaldıramadı ve polise teslim oldu)

Give away

Anlamı: 1. Vermek, bağışlamak

2.açığa vurmak

Örnek cümleler: 1. My mother gave all our clothes away to an orphanage last year. (Annem geçen yıl tüm kıyafetlerimizi yetimhaneye bağışlamıştı)

2.Although Tina kept asking about the film, Sarah was careful about not giving the end of the film away. (Tina filmi sormaya devam etmesine rağmen, Sarah filmin sonunu açığa vurmamakta dikkatliydi)

Go Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Go: hareket etmek, çalışmak, olmak, davranmak, dalmak, tanınmak, yol vermek, zaman geçmek, tahsis edilmek, ayrılmak, kurtulmak, uygun olmak, sonuçlanmak, yetişmek, devam etmek, yayılmak, müracaat etmek, yıpranmak, ölmek, yıkılmak, yarışa başlamak, içinde olmak, kesin olmak, bahse girmek, paylaşmak.  

Go against

Anlamı: Karşı çıkmak, ters düşmek

Örnek cümle: What you are expecting me to do totally goes against my beliefs and ideas. I can’t do it. (Benden yapmamı beklediğin şey inançlarım ve fikirlerime aykırı. Yapamam.)

Go ahead

Anlamı: 1.ilerlemek, devam etmek

2.izin vermek

Örnek cümleler: 1.The annual music festival held around Manchester went ahead although two of the bands didn’t attend it. (Her iki grup da katılmasa da Manchester çevresinde düzenlenen yıllık müzik festivali devam etti.)

2.You can take my laptop without permission. Go ahead, it’s yours, too. (Dizüstü bilgisayarımı izinsiz alabilirsin. İzin benden, o senin de bilgisayarın. )

Go along

Anlamı: devam etmek

Örnek cümle: Keep on walking. This new mobile will measure your pulse rate as you go along. (Yürümeye devam et. Bu yeni cep telefonu ilerledikçe nabız hızınızı ölçecek)

Go away

Anlamı: (bir yeri) terk etmek, uzaklara gitmek

Örnek cümle: Jill went away telling Ken not to follow her as she wanted to be alone. (Jil Ken’i terk etti ve onu takip etmemesini söyledi çünkü yalnız kalmak istiyordu)

Go down

Anlamı: 1.Değerini kaybetmek, düşmek (fiyat, seviye vb.)

2.karşılanmak

Örnek cümleler: 1.The salaries of the employees have gone down due to the economic crisis in the country. (Ülkedeki ekonomik kriz nedeniyle çalışanların maaşları düştü.)

2.The amount of the pay rise did not go down well with the employees. (Ücret artış miktarı çalışanlar tarafından iyi karşılanmadı.)

Grow Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Grow: büyütmek, geliştirmek, genişletmek, sakal bırakmak, çoğaltmak, ilerlemek, çıkmak.

Grow apart

Anlamı: bir ilişkide ayrı düşmek

Örnek cümle: Lauren is starting to grow apart from Sam as he has been only busy with his job for a long time. (Lauren, uzun zamandır işiyle meşgul olduğu için Sam’den ayrı düşmeye başlıyor)

Grow into

Anlamı: 1. Bir giysiyi giyebilecek kadar büyümek

2.alışmak (bir işe)

3.dönüşmek, haline gelmek

Örnek cümleler: 1.Little Joe has finally grown into his elder brother’s clothes. (Küçük Joe sonunda ağabeyinin kıyafetlerini giyebilecek kadar büyüdü.)

2.Christine joined the family business two years ago but has not grown into her responsibilities yet. (Christine aile işine iki yıl önce katıldı ancak henüz sorumluluklarına alışmadı)

3.South Wales Police Dog Section, which has grown into one of the most respected training schools in Britain, is celebrating its 50th anniversary this year. (İngiltere’nin en saygın eğitim okullarından biri haline gelen South Wales Polis Köpeği Bölümü, bu yıl 50. yılını kutluyor)

Grow out of

Anlamı: 1.bir giysiyi giyemeyecek kadar büyümek

2.büyüdükçe çocukça davranış ya da alışkanlıkları geride bırakmak

Örnek cümleler: 1.Don’t spend too much money on children’s clothes as they will soon grow out of them (Yakında onlara sığamayacak kadar büyüyecekleri için çocuk kıyafetlerine çok fazla para harcamayın)

2.Children can grow out of aggressive behaviours with the support of their parents. (Çocuklar, ebeveynlerinin desteği ile agresif davranışları geride bırakabilirler.)

Grow up

Anlamı: büyümek, gelişmek

Örnek cümle: Growing up on the farms with a rifle in their hands all the time made the villagers good marksmen. (Her zaman ellerinde bir tüfekle çiftliklerde büyümek köylüleri iyi bir nişancı yaptı.)

Hang Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Hang: asmak, yere eğdirmek, kaplamak, takmak, yapıştırmak, sergilemek, sallanmak, idam edilmek, şüpheli olmak, ertelenmek, oyalanmak, vücuda oturmak.

Hang around

Anlamı: başıbaş gezerek oyalanmak

Örnek cümle: I was hanging around the shops at the airport while my mother was coming here. (Havaalanındaki marketlerde başıboş dolanıyordum annem buraya gelirken)

Hang out

Anlamı: dışarda arkadaş(lar)la birlikte gezmek

Örnek cümle: His parents complain about his hanging out with friends every day instead of looking for a job. (Ailesi, her gün iş aramak yerine arkadaşlarıyla takılmasından şikayet ediyor)

Hang up

Anlamı: 1.telefon kapatmak

2.giysi asmak

Örnek cümleler: 1.Whenever my parents talk to my brother on the phone, I also speak to him before they hang up (Annem ve babam ne zaman telefonla ağabeyimle konuşsa, telefonu kapatmadan önce ben de onunla konuşurum)

2.Every day after she comes home from work, she carefully hangs her clothes up in the closet. (İşten eve geldikten sonra her gün kıyafetlerini dikkatlice dolaba asıyor.)

Hold Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Hold tutmak, alıkoymak, elinde tutmak, bulundurmak, düzenlemek, durdurmak, hâkim olmak, inanmak, yerine koymak, değerlendirmek, karar vermek, tahammül etmek, sakınmak.

Hold off

Anlamı: 1. Ertelemek

2.uzak tutmak, yaklaştırmamak

Örnek cümleler: 1.The famous pop singer decided to hold off releasing his latest album until summer. (Ünlü pop şarkıcısı son albümünü yayınlamayı yaza kadar ertelemeye karar verdi.)

2.The bodyguards were hardly able to hold the people off when the President came out of the building. (Cumhurbaşkanı binadan çıktığında korumalar halkı zar zor uzak tuttular.)

Hold on

Anlamı: 1.tutunmak, bırakmamak

2.beklemek

3.dayanmak

Örnek cümleler:

1.After falling off the  canoe, Patricia held on to a branch until a guide helped her to the shore. (Kanodan düştükten sonra Patricia kıyıya bir rehber ona yardım edene kadar bir dala tutundu.)

2.The girl on the phone told Sam to hold on a second as the manager was talking to someone else. (Telefondaki kız, yöneticiye başka biriyle konuşurken Sam’e bir saniye beklemesini söyledi.)

3.Serena suffered so much during her treatment, but she always held on and made herself believe that it would pass soon. (Serena tedavisi sırasında çok acı çekti, ama her zaman dayandı ve yakında geçeceğine inandı.)

Hold up

Anlamı: 1.tutmak, desteklemek

2.durdurmak, geciktirmek

3.yolunu kesip soymak

Örnek cümleler: 1.The building is held up with several massive columns, which is said to protect it against a strong  earthquake. (Bina, onu güçlü bir depreme karşı koruduğu söylenen birkaç büyük sütunla destekleniyor)

2.The restoration of the old bridge has been held up by the heavy rains during the whole season. (Eski köprünün restorasyonu, tüm mevsim boyunca şiddetli yağmurlar sebebiyle gecikti.)

3.Two masked men armed with guns held up a post office security van in Ankara last year. (Silahlı iki maskeli adam geçen yıl Ankara’da postane güvenlik minibüsün yolunu kesip soydu)

Log Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Log: ağaç kesmek, günlük tutmak.

Log into

Anlamı: giriş yapmak, oturum açmak

Örnek cümle: You should log into your account for connecting to the website (Siteye bağlanmak için hesabınıza giriş yapmalısınız)

Log out

Anlamı: oturum kapatmak, kullancı oturumunu sonlandırmak

Örnek cümle: Please log out your account when you use some other people’s computers. (Başka insanların bilgisarını kullandığınızda lütfen hesabınızdan çıkış yapın.)

Look Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Look: bakmak, nazar etmek, bakınmak, gibi görünmek, gözden geçirmek, dikkatle bakmak, ummak, beklemek, benzemek.

Look after

Anlamı: bir şeyin, kimsenin bakımını üstlenmek

Örnek cümle: The 18-year-old girl had to look after her five siblings after they lost their parents. (18 yaşındaki kız ebeveynlerini kaybettikten sonra beş kardeşinin bakımını üstlenmek zorundaydı)

Look back on

Anlamı: geçmişi hatırlamak

Örnek cümle: When I look back on my childhood, I remember playing with my friends most of the time. (Çocukluğuma baktığımda çoğu zaman arkadaşlarımla oynadığımı hatırlıyorum)

Look down on

Anlamı: küçümsemek, tepeden bakmak

Örnek cümle: Because of her high self-confidence, Miranda always looks down on other people (Yüksek özgüveninden ötürü, Miranda her zaman diğer insanlara yukarıdan bakıyor)

Look forward to

Anlamı: dört gözle beklemek

Örnek cümle: I look forward to the day when I live in a house of my own. (Kendime ait bir evde yaşadığım günü dört gözle bekliyorum)

Look for

Anlamı: bir kişiyi ya da kaybedilen bir şeyi aramak

Örnek cümle: Companies worldwide are looking for individuals to work part-time.  (Dünya çapındaki şirketler yarı zamanlı çalışmak için bireyler arıyor)

Look into

Anlamı: (bir sorunu, şikayeti, suçu) araştırmak, incelemek

Örnek cümle: The investigation team will look into what caused the plane crash. (Soruşturma ekibi uçak kazasına neyin sebep olduğunu araştıracak)

Pay Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Pay: ödemek, para vermek, tazminat vermek, kazanç sağlamak, cezalandırmak, dikkat etmek, ziyaret etmek, yarar sağlamak.

Pay back

Anlamı: 1.Borcunu ödemek

2.intikam almak

Örnek cümleler: 1. I have paid a mortgage loan for a friend and she promised to pay me back in three months. (Bir arkadaşım için ipotek kredisi ödedim ve üç ay içinde bana geri ödeme sözü verdi)

2.The good king vowed to pay the evil king back for his wickedness. (İyi kral, kötü kraldan kötülüğü için intikam almaya söz verdi.)

Pay for

Anlamı: bedelini ödemek, cezasını çekmek

Örnek cümle: Greg will pay for his irritating manners in the classroom by receiving a discipline penalty. (Greg bir disiplin cezası alarak sınıftaki rahatsız edici davranışlarının bedelini ödeyecek.)

Pay in

Anlamı: banka hesabını para yatırmak

Örnek cümle: I was waiting in the queue to pay some money in my account when I had my purse stolen from my handbag (Cüzdanımı çantamdan çaldırdığımda hesabıma biraz para yatırmak için sırada bekliyordum)

Pay off

Anlamı: 1. Borçlarını kapatmak

2.değmek, sonuç getirmek

Örnek cümleler: 1. I always pay off my credit card debt before due date not to pay any interest. (Kredi kartı borcumu her zaman ödeme tarihinden önce faiz ödememek için kapatırım.)

2.Working hard for a fortnight paid off in the end because I was able to get a high grade in the exam. (İki hafta boyunca çok sıkı çalışmaya değdi çünkü sınavdan yüksek not aldı.)

Put Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Put: koymak, belli bir şekle sokmak, yerleştirmek, maruz bırakmak, görevlendirmek, zorlamak, tercüme etmek, tahmin etmek, uygulamak, sonuca varmak, arzetmek, atmak, ilerlemek.

Put across

Anlam: anlaşılır bir şekilde anlatmak

Örnek cümle: I was so excited during the debate that I could not put my ideas across. (Tartışma esnasında fikirlerimi anlaşılır bir şekilde anlatamayacağım diye çok heyecanlandım)

Put aside

Anlamı: biriktirmek

Örnek cümle: David is going to university next year, so he had better put aside some money for his school. (David gelecek yıl üniversiteye gidiyor, bu yüzden okuluna biraz para ayırsa iyi olur.)

Put away

Anlamı: kaldırmak, yerine koymak

Örnek cümle: Contact lenses require much more than glasses as you have to put them away in the solution every night.  (Kontakt lensler, her gece solüsyonda bırakmanız gerektiğinden gözlükten daha fazla iş gerektirir.)

Put down

Anlamı: 1.yere koymak

2.küçümsemek, eleştirmek

3. not etmek

Örnek cümleler: 1.When the concert was over, the band members put down their instruments and left the stage. (Konser sona erdiğinde, grup üyeleri enstrümanlarını yere bıraktı ve sahneyi terk ettiler.)

2.When I asked Julie out, she put me down in front of everyone in the cafeteria by saying ‘no’ (Julie’ye çıkma teklifi ettiğimde, hayır diyerek beni herkesin içinde küçük düşürdü)

3.You can put your name down on this list if you want to participate in the workshop. (Workshop’a katılmak isterseniz, isminizi not edebilirsiniz)

Put off

Anlamı: 1.ertelemek

2.hevesini kırmak, isteğini azaltmak

3.dikkatini dağıtmak

Örnek cümleler: 1.If we had put the wedding off about a year, we could have saved enough money for a better ceremony. (Düğünü yaklaşık bir yıl erteleseydik, daha iyi bir tören için yeterince para biriktirebilirdik.)

2.Don’t let a couple of crop failures put you off gardening (Birkaç ürün arızasının sizin bahçecilik hevesinizi kaçırmasına izin vermeyin)

3.The sound of the television puts me off when I am trying to concentrate on my work. (Televizyonumun sesi işime konsantre olmaya çalışırken dikkatimi dağıtıyor.)

Take Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Take: almak, ele geçirmek, tutmak, seçmek, kabul etmek, karşılamak, kazanmak, abone olmak, çıkarmak, götürmek, binmek, istemek, işgal etmek, harcamak, faydalanmak, icra etmek, takip etmek, kaydetmek, öğrenmek, göreve geçmek, muayene etmek, aldatmak, hasta olmak, satın almak.

Take after

Anlamı: birine benzemek, birine çekmek

Örnek cümle: Leo looks after his father with his common sense, hard work and sympathy for others. (Leo, babasına sağduyu, sıkı çalışma ve başkalarına sempati beslemesi konularında çekmiş)

Take apart

Anlamı: parçalara ayırmak

Örnek cümle: According to some scientists, children who want to take things apart are wonderfully bright and curious and passionately pursuing knowledge. (Bazı bilim adamlarına göre,  parçaları ayırmak isteyen çocuklar harika parlak ve meraklı ve tutkuyla bilgi peşinde. )

Take away

Anlamı: götürmek, ortadan kaldırmak

Örnek cümle: Nick shouldn’t waste his whole life trying to get back what was taken away from him. (Nick, tüm hayatını ondan alınan şeyi geri almaya çalışırken boşa harcamamalı.)

Take back

Anlamı: 1. Geri almak, geri götürmek

2.eskiyi hatırlatmak, eskiye götürmek

Örnek cümleler: 1.As my brother could not see anything wrong with his behaviour, he did not take his words back. (Kardeşim davranışında hiçbir yanlışlık görmediği için, sözlerini geri almadı)

2.This old song takes me back to the exact time and place where I first heard it. (Bu eski şarkı beni ilk duyduğum zamana ve yere geri götürüyor.)

Take down

Anlamı: yazmak kaydetmek

Örnek cümle: I had to read the story a few times and take down some notes. (Hikayeyi birkaçkez okumak zorunda kaldım ve notlar aldım)

Turn Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Turn: döndürmek, devrettirmek, altüst etmek, başka tarafa çevirmek, kıvırmak, biçimini değiştirmek, renk değiştirmek, tercüme etmek, zaman geçirmek, şekil vermek, politika değiştirmek, yolunu tutmak.

Turn down

Anlamı: 1.reddetmek

2.kısmak (radyo, tv vb.)

Örnek Cümleler: 1. Casey was certain that Celine loved him, but he could not understand why she turned down his marriage proposal. (Casey Celine’in onu sevdiğinden emindi ama evlilik teklifini neden kabul etmedğini anlayamadı.)

2.I turned the TV down so that I could hear what Mum was saying. (Annemin ne söylediğini duyabileyim diye televizyonu kıstım)

Turn in

Anlamı: 1.Yatmak

2.teslim etmek, ihbar etmek

Örnek cümleler: 1.Before I turned in last night, I went out onto the terrace to check the weather. (Dün gece yatmadan önce hava durumunu kontrol etmek için terasa çıktım)

2.After hiding in a barn for a few days, the murderer could not bear the feelings of guilt and turned himself in.  (Birkaç gün boyunca bir ahırda saklandıktan sonra, katil suçluluk duygularını taşıyamadı ve kendini teslim etti.)

Turn into

Anlamı: dönüşmek, çevirmek

Örnek cümleler: Coyote Waits, a novel by Tony Hillerman, was turned into a film in 2002. (Tony Hillerman’ın romanı Coyote Waits, 2002 yılında filme dönüştürüldü)

Turn on

Anlamı: cihaz açmak

Örnek cümle: We turned on the local radio station, hoping to learn about the explosion. (Patlamayı öğrenmeyi umarak yerel radyo istasyonunu açtık)

Turn out

Anlamı: 1.beklenmedik bir şekilde sonuçlanmak

2.ışığı kapatmak

Örnek cümleler: 1.At the end of the film the mysterious stranger turned out to be the heroine’s missin father.  (Filmin sonunda, gizemli yabancı kahramanın kayıp babası çıktı.)

2.I turned out the lights and watched the snow falling on tress in the silence of the night. (Işıkları söndürdüm ve gecenin sessizliğinde karların yağmaya başladığını izledim.)

Turn over

Anlamı: 1. Polise teslim etmek

2.kanal değiştirmek

Örnek cümleler: 1.The pickpocket was caught by the security guard and immediately turned over to the police. (Yankesici güvenlik görevlisi tarafından yakalandı ve hemen polise teslim edildi)

2.I am fed up with all those soap operas appearing on this channel. Do you mind if I turn over? (Bu kanalda görünen tüm o dizilerden bıktım. Eğer kanalı değiştirsem sakıncası var mı?)

Warm Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Warm: ısıtmak, kızdırmak, ısınmak, kızmak, neşe katmak, teşvik etmek, samimileşmek.

Warm up

Anlamı: 1.ısıtmak, ısınmak

2.kısa süreli ısınma çalışmaları yapmak

Cümle örnekleri: 1.When the weather warmed up, we had our meals in the garden. (Hava ısınınca, yemeklerimizi bahçede yedik)

2.It is important to warm muscles up before exercising. (Egzersiz öncesi kasları ısındırmak önemlidir.)

Work Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Work: çalışmak, iş yaptırmak, görevli olmak, başarılı olmak, etkilemek, hareket etmek, aldatmak.

Work out

Anlamı: 1.çözmek halletmek

2.egzersiz yapmak

3.başarılı olmak

Örnek cümleler: 1.I could not work out why he refused to talk to us (Bizimle konuşmayı neden reddetti çözemedim)

2.Andrew runs five kilometers a day and works out in the gym every morning (Andrew günde beş kilometre koşuyor ve her sabah spor salonunda egzersiz yapıyor.)

3.To everyone’s surprise, the marriage of my cousin worked out well. (Herkes şaşkın, kuzenimin evliliği başarılıydı)

Work through

Anlamı: detaylı bir biçimde ele almak

Örnek cümle: Forensic scientists worked through the night examining the house and the garage for evidence. (Adli bilim adamları gece boyunca evi ve garajı kanıt için incelediler.)

Show Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Show: göstermek, açıklamak, belli etmek, işaret etmek, satışa çıkarmak, yol göstermek, ispat etmek, söylemek, gösteriş yapmak, yarışmaya katılmak.

Show off

Anlamı: gösteriş yapmak

Örnek cümle: Ted was touring around the streets of the city to show off his new sports car. (Ted yeni spor arabasını göstermek için şehrin sokaklarında geziyordu)

Show up

Anlamı: çıkagelmek, ortaya çıkmak

Örnek cümle: As more than 200 guests showed up at the wedding ceremony, the hall was completely full.  (Düğün töreninde 200’den fazla misafir geldiğinden salon tamamen doluydu.)

Stick Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Stick: saplamak, yapıştırmak, takmak, çıkmak, katlanmak, dayanmak, tutmak, batırmak.

Stick on

Anlamı: Yapışmak, yapıştırmak

Örnek cümle: Because I touched some glue, it sticked on my fingers. (Biraz yapıştırıcı kullandığım için, parmaklarıma yapıştı)

Switch Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Switch: değiştirmek, vurmak, dönmek, açmak, kaydırmak.

Switch on

Anlamı:düğmesini çevirerek bir elektrikli aygıtı açmak

Örnek cümle: Whenever he gets home, he switches on TV immediately (Ne zaman eve varsa, hemen televizyonu açar.)

Switch off

Anlamı: aygıtı kapatmak

Örnek cümle: Whenever Tom wants to watch TV, his mother switches off TV. (Tom ne zaman TV izlemek istese annesi tv’yi kapatır)

Tear Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Tear: yırtmak, koparmak, hırpalamak, parçalamak, bölmek, yırtılmak, parçalanmak, kopmak, çılgın gibi koşmak.

Tear up

Anlamı: parça parça etmek

Örnek cümle: while my puppy was playing with my notebook, it tore it up with its teeth (Yavru köpeğim defterimle oynarken, dişleriyle onu parça parça etti)

Think Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Think: sanmak, düşünmek, inanmak, zannetmek, niyet etmek, hatırlamak.

Think out

Anlamı: enine boyuna düşünmek

Örnek cümle: You must not make a decision without thinking out this matter. (Bu konuyu düşünmeden karar vermemelisiniz.)

Think over

Anlamı: iyice düşünmek

Örnek cümle: I have been thinking over the job offer and I dont know whether to accept it or not. (İş teklifi üzerine uzun sürediyor düşünüyorum ve kabul etsem mi etmesem mi bilmiyorum)

Try Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Try: denemek, uğraşmak, çalışmak, teşebbüs etmek, araştırmak, yargılamak, yormak, tasviye etmek.

Try on

Anlamı: denemek (giysi)

Örnek cümle: I tried on all the coats at the local mall (Yerel alışverilş merkezindeki tüm ceketleri denedim)

Try out

Anlamı: deneme yapmak

Örnek cümle: I am trying out a new way of adding the photos more quickly (Fotoğrafları eklemek için yeni bir yol deniyorum)

Pass Fiili ile Phrasal Verb Cümle Örnekleri

Pass: yanından geçmek, ihmal etmek, atlamak, başarmak, geçirmek, yürütmek, yaymak, teslim etmek, söz vermek, fikir söylemek, paslaşmak, gezdirmek, ölmek.

Pass away               

Anlamı: vefat etmek

Örnek cümle: My brother passed away when he was 12. (Kardeşim 12 yaşındayken öldü)

Pass by

Anlamı: geçip gitmek

Örnek cümle: I was just passing by the supermarket when I remembered that there were no cheese at home. (Evde hiç peynirin olmadığını hatırladığımda supermarketin ordan geçiyordum)

Pass down

Anlamı: Nesilden nesile aktarmak

Örnek cümle: This ring is passed down from mother to daughter for generations (Bu yüzük anneden kıza nesiller boyu aktarılmaktadır)

Pass out

Anlamı:Bayılmak

Örnek cümle: Maria passed out when she heard her boyfriend marriage proposal (Erkek arkadaşının evlililk teklifini duyunca Maria bayıldı)

İngilizce Kelime Ezberlemek Artık Çok Kolay

Uygulamayı Ücretsiz İndir; Her gün yeni kelimeler telefonuna gelsin
Örnek cümle ve anlamlarını öğren
Hatırlatmalarla pratik yap, kalıcı öğren, unutma
Offline modu ile Internete ihtiyacın olmadan kelime öğren
İngilizce Kelime Öğrenmeye Başla

Recent Content

×
wordly-logo
Wordly İngilizce Öğrenme ve Kelime Ezberleme Uygulaması
Uygulamayı Ücretsiz İndir
Her gün yeni kelimeler telefonuna gelsin
Uygulamayı İndir
×
wordly-logo
تطبيق Wordly لتعلم اللغة الإنجليزية وحفظ المفردات الإنجليزية
تحميل التطبيق مجانا
احصل على كلمات جديدة على هاتفك كل يوم
Uygulamayı İndir
×
wordly-logo
WORDLY ingilis dili öyrənmə və söz əzbərləmə proqramı
Tətbiqi ödənişsiz yüklə
Hər gün yeni sözlər telefonuna gəlsin
Uygulamayı İndir